Avukat Ali Mert KARAKILÇIK
Menfi tespit davasında ilk ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia ederek takibe girişen alacaklıda (HMK.m.190/1) olduğundan, davalı alacaklı, bu ispat yükünü kural olarak senet (HMK.m.200) veya diğer kanuni delillerden biri (HMK.m.225, m.188, m.169) ile yerine getirmek zorundadır (Y.13.HD. 11.03.2019 T. E. 2016/26139 K.2019/3105 ; Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.374). Menfi tespit davasında tarafların davadaki sıfatları değişik olduğundan, ispat külfeti bakımından bir değişiklik akla gelebilirse de, dikkatli bir inceleme sonuncunda menfi tespit davasında ana kuraldan sapma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Burada da davacı, kural olarak davalı tarafından var olduğu iddia edilen hukuksal ilişkinin mevcut olmadığını (yani menfi bir durumu) ispat edecek değildir (Yargıtay Üyesi Nihat YAVUZ, Menfi Tespit ve İstirdat (Geri Alma) Davası, ANKARA 2007, s.142). Nitekim bu dava türünde davacı borcun olmadığını iddia ettiğinden yokun ispatı mümkün olmadığından kural olarak ispat yükü alacaklıya aittir. Zira hukuki ilişkin varlığını ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan alacaklı hukuki ilişkinin yani borcun varlığını kanıtlamak durumundadır (Yargıtay Üyesi Mahmut COŞKUN, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 5.Baskı, ANKARA, s.1725-1730). Kaldı ki; adi (ilamsız) haciz yoluyla takipte de ödeme emrini tebellüğ eden borçlunun, yasal süresi içinde borca itiraz edip etmemesi, sadece ve ancak takip hukuku bakımından sonuç doğurur. Alacaklı tarafından itirazın iptali veya borçlu tarafından borçsuzluğun tespiti (menfi tespit) talep edilerek açılacak davalarda ispat yükü yer değiştirmez. Öyle ki itirazın iptali davasında (m.67) ve menfi tespit davasında (m.72) ispat yükü alacaklıda olup takip konusu alacağın varlık ve miktarının 6100 sayılı HMK’nın genel hükümlerine göre ispatlanması gerekir (Y.13.HD. 19.12.2019 T. E.2018/1508 K.2019/12867 ; Y.13.HD. 06.06.2005 T. E.2005/7246 K.2005/9604 ; YHGK. 05.11.2003 T. E.2003/13-695 K.2003/630 ; Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.375). Eş söylemle takip konusu alacağın hiçbir belgeye dayanmadığı haciz yoluyla takibe itiraz etmeyen borçlu, icra tehdidi altında ve haciz sırasında borcu kabul etmiş olsa bile açılan menfi tespit davasında ispat yükü, davalı alacaklı üzerindedir (Y.13.HD. 08.12.2005 T. E.2005/11299 K.2005/18183). Zira borçlunun, ödeme emrine itiraz etmemesi sebebiyle ilamsız takibinin kesinleşmesi sadece, takip hukuku bakımından sonuç doğurup, borçlunun, borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karine teşkil etmez (Y.13.HD. 26.05.2006 T. E.2006/3913 K.2006/8569). Herhangi bir belgeye dayanmayan adi haciz yoluyla takipte ödeme emrini tebellüğ eden borçlunun borca vaki itirazının alacaklının başvurması üzerine icra mahkemesince kesin olarak kaldırılmasına karar verilmiş olması; borçlunun, alacaklıya karşı açacağı menfi tespit davasında ispat külfetini yer değiştirtmez. İcra mahkemesi kararı, menfi tespit davası bakımından kesin hüküm oluşturmayacağından davalı alacaklı, ispat yükü altında olup, alacağının varlık ve miktarını HMK’nın genel hükümlerine göre ispat edecektir (Y.13.HD. 20.11.1986 T. E.1986/5028 K.1986/5655 ; Y.13.HD. 15.03.2012 T. E.2012/2328 K.2012/6462 ; Y.19.HD. 19.04.2011 T. E.2010/11623 K.2011/5184 ; YHGK. 03.02.1982 T. 1980/3-1347 E. 1982/73). İspat külfetinin yanlış tarafa yükletilmesi ise bozma nedenidir (Y.11.HD. 22.06.1984 T. E.1984/3276 K.1984/3641).
Tekraren belirtmek gerekir ki borçlunun ödeme emrine itiraz süresini mazeretsiz olarak geçirmesi sadece, derdest takip bakımından sonuç doğurur. Ödeme emri kesinleşip cebri icra belgesi halini alır ve alacaklıya haciz isteme yetkisi verir. Ödeme emrine itiraz süresini mazeretsiz geçirilmesi, maddi hukuk bakımından borçlunun takip konusu alacağın varlığını ikrar ettiğine karine teşkil etmez. Yargıtay da isabetli olarak ödeme emrine itiraz süresinin mazeretsiz geçirilmesinin derdest takip dışında bir etkisi olmayacağından takip konusu borcun hiç doğmadığının tespiti talebiyle açılan menfi tespit davasında ispat yükünün yine davalı alacaklıda olduğuna karar vermiştir (Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.380). Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 26.05.2006 Tarihli E.2006/3913 K.2006/8569 sayılı kararında; “…Eldeki dava, …kesinleşen …takibe karşı, davacı borçlu tarafından açılan menfi tespit davasıdır. Dava konusu olayda icra takibi bir belgeye dayanmamaktadır. Ödeme emrine itiraz edilmemesi sonucu ilamsız icra takibinin kesinleşmesi, takip hukuku yönünden sonuç doğurur. Bu husus, borçlunun borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karina teşkil etmez. O halde, davalı alacaklı davacı borçluda alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı olan davalının icra takibinde herhangi bir belgeye dayanmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalı, takip tarihi olan 01.03.2005 tarihinden önce alacaklı olduğunu yazılı belgeyle kanıtlaması gerekir. Diğer taraftan genel hükümler uyarınca ispat yükünün dağıtımında objektif iyi niyet kurallarının da gözönünde tutulması gerekir. Alacaklı davalının herhangi bir belgeye dayanmayarak icra takibinin kesinleştiğini ileri sürmekle davacı borçlunun, borçlu olmadığını ispat etmesi olumsuz olayların ispatındaki güçlük ve çoğu zaman imkansızlık gözününe alınırsa borçluyu olumsuz bir olayın ispatına zorlamak olur ki bu objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Mahkemece değinilen bu husus gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken ispat yükü ters çevrilerek ve davacı borçluya yüklenerek davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 22.06.1984 Tarihli E.1984/3276 K.1984/3641 sayılı kararında; “…Davacı, davalının …icra memurluğunun …dosyasında senetsiz verdiği nakit para ile ADİ ORTAKLIK SONUCU PAYINA DÜŞEN ALACAĞI TUTARI 485.000 liranın tahsili için BELGEYE DAYANMAKSIZIN icra takibi yaptığını, ancak davalıya hiçbir borcu olmadığını ileri sürerek, menfi tespit davası yoluyla borçlu olmadığının tespitini istemiştir. İcra ve İflas Kanununun koyduğu şekli hukuk kaideleri ile esasa ait maddi hukuk kaideleri ekseri ahvalde birbirine uygun düşen sonuçlara vasıl olmakla beraber bu uygunluk her zaman zaruri değildir. İcra ve İflas Kanununun, şekli hukuka ilişkin kaidelerinin tatbiki bazı hallerde borçlu aleyhine maddi hukukun ihlaline yol açarsa, bozulan dengenin düzeltilmesi için menfi tespit ve istirdat davaları ile mahkemelerin cebri icraya müdahaleleri, icra ve iflas kanununun 72.maddesinde kabul ve tanzim edilmiştir. Menfi tespit davasının konusu, takip mevzuu alacağın doğum şartlarından herhangi birisinin eksikliği veya sübut sebeplerinden birisinin varlığı halinde yokluğunun tespitidir (Prof.İ.E.POSTACIOĞLU, İcra Hukuku Esasları, 1982, sh.261). Amaç, bir kimsenin maddi hukuk bakımından borçlu olmadığı halde ÖDEME EMRİNE İTİRAZ ETMEYİ ŞU VEYA BU SEBEPLE İHMAL ETMESİ VEYA İTİRAZ EDİP DE BU İTİRAZIN İİK.68.MADDESİNDEKİ BELGELERDEN BİRİYLE İSPAT ETMEMESİ NEDENİYLE HAKKINDA İCRA TAKİBİNİN KESİNLEŞMESİ HALİNDE MADDİ HUKUK BAKIMINDAN GERÇEKTEN BORÇLU OLMADIĞINI İDDİA EDEN BORÇLUYA BORÇLU OLMADIĞININ GENEL HÜKÜMLERE GÖRE TESPİTİ İMKANINI TANIMAKTIR. …Yukarıda açıklandığı üzere davalı alacaklı …icra dosyasında, 485.000 liralık alacağın tahsili için ilamsız icra takibine girişmiş ve borçlunun itiraz etmemesi nedeniyle takip kesinleşmiştir. Dava konusu olayda icra takibi bir belgeye dayanmamaktadır. ÖDEME EMRİNE İTİRAZ EDİLMEMESİ SONUCU İLAMSIZ İCRA TAKİBİNİN KESİNLEŞMESİ, TAKİP HUKUKU YÖNÜNDEN SONUÇ DOĞURUR. BU HUSUS BORÇLUNUN BORÇLU OLDUĞUNU İKRAR ETTİĞİNE DAİR MADDİ HUKUK YÖNÜNDEN BİR KARİNE TEŞKİL ETMEZ. O halde davalı alacaklı, evvelemirde davacı borçludan alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Diğer taraftan genel hükümler uyarınca ispat yükünün dağıtımında objektif iyiniyet kurallarının da gözönünde tutulması gerekir. …Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı alacaklının, senetsiz takip konusu yaptığı 485.000 lira alacak için borçlu tarafından açılan bu menfi tespit davasında, ispat yükü davalı alacaklıya yüklenerek 485.000 liralık alacak yönünden delillerini ibraz olanağı tanınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükü ters çevrilerek davacı borçluya yüklenmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş…”
Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 03.11.1988 Tarihli 1988/5011-5146 sayılı kararında; “…İcra takibi herhangi bir belgeye dayanmamaktadır. Alacağın varlığını ispat yükü alacaklıya aittir. Alacağın miktar itibariyle TANIKLA İSPAT OLANAĞI DA YOKTUR. Tanık dinlenmesine davacı açıkça muvafakat da göstermemiştir. Bu nedenle tanık sözlerine dayanılarak hüküm kurulamaz. İspat yükü davalıda bulunduğundan ve davalı usulüne uygun şekilde iddiasını kanıtlayamadığından davacının kendisini ispatla yükümlü sanarak davalıya yemin yöneltmesi ve davalının da yemini yerine getirmiş olması hukuken bir hüküm ifade etmez ve bu yemin hükme dayanak yapılamaz.”
Sonuç olarak; Menfi tespit davasında ilk ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia ederek takibe girişen alacaklıda (HMK.m.190/1) olduğundan, davalı alacaklı, bu ispat yükünü kural olarak senet (HMK.m.200) veya diğer kanuni delillerden biri (HMK.m.225, m.188, m.169) ile yerine getirmek zorundadır. Menfi tespit davasında tarafların davadaki sıfatları değişik olduğundan, ispat külfeti bakımından bir değişiklik akla gelebilirse de, dikkatli bir inceleme sonuncunda menfi tespit davasında ana kuraldan sapma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu dava türünde davacı borcun olmadığını iddia ettiğinden yokun ispatı mümkün olmadığından kural olarak ispat yükü alacaklıya aittir. Zira hukuki ilişkin varlığını ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan alacaklı hukuki ilişkinin yani borcun varlığını kanıtlamak durumundadır