Av.Ali Mert KARAKILÇIK
Bilindiği üzere vekalet sözleşmesi Türk Borçlar Kanunda, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere taraflar arasında kurulan vekalet ilişkisinin temeli güvendir. En geniş anlamı ile vekalet sözleşmesi, iş görme borcu doğuran bir sözleşmedir. Vekil, taşınmazın devrinde vekalet verenin menfaatini gözetmek zorundadır. Vekil vekaletnameyi, vekil edenin zararına ve kendisinin ya da başka birinin çıkarına kullandığı takdirde vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.
TBK’nın “Şahsen ifa, Sadakat ve Özen Gösterme” başlıklı 506/2’nci maddesinde; “Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir.(TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Yargıtay uygulamasında da benzer görüş mevcuttur;
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2015/29539 E. 2016/12865 K. 11.5.2016 tarihli kararında; “…Dava, vekalet sözleşmesinden doğan alacağın tahsili talebine ilişkindir. Davacı, davalılardan…ye 8.02.2008 tarihinde taşınmazlarını satması için vekalet verdiğini, davalı …’nın de vekaletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak 8.10.2008 tarihinde diğer davalı … ” a vekalet verdiğini, davalı … tarafından adına kayıtlı taşınmazları 3.kişilere sattığı halde satış bedellerini ödemediğini, vekalet hakkını kötüye kullandığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Dava, hukuki niteliği bakımından Borçlar Kanununun 392. maddesinde belirtilen vekilin hesap verme yükümlülüğüne dayanmaktadır. BK.nun 392. maddesi, vekilin vekaleti ifa için veya ifa dolayısıyla aldığı şeyleri müvekkile verme borcu ile borç para borcu ise zamanında yerine getirilmemesi yüzünden faiz ödeme borcunu düzenlemiştir. Vekil, müvekkilden veya üçüncü kişilerden aldığı değerler, kendi ücret, masraf ve tazminat alacakları hakkında hesap vermek zorundadır. Taraflar arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesine dayandığı, mahkemenin de kabulündedir. Vekalet sözleşmesinin en önemli unsurları arasında; vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap verme borcu gelmektedir. BK.nun 392.maddesi hükmü gereğince, vekil, talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye ve müvekkili nam ve hesabına edindiği herşeyi iade etmeye, iade edinceye kadar da almış olduğu şeyleri saklamaya zorunludur. Gerçekten de, vekalet ilişkisi aynı zamanda aşırı güvene dayalı bir sözleşme ilişkisi olup, müvekkil vekiline güven duymak zorundadır. VEKİL; VEKALETİ SADAKAT VE ÖZENLE İFA ETMELİDİR VE VEKALETİN İFASI SIRASINDA KENDİSİNE KARŞI DUYULAN GÜVENE UYGUN OLARAK VEKİL EDENİNİN YARARLARINI SÖZLEŞMEYLE GÜDÜLEN AMAÇ ÇERÇEVESİNDE KORUMAK YÜKÜMÜ ALTINDADIR” (BK.md.390/2). O nedenle vekil, sadakat borcu gereği olarak vekil edenin yararına ters düşecek ve ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak yükümü altındadır.’’
TBK’nın vekalet akdine ilişkin hükümlerinin düzenlendiği “Hesap Verme” başlıklı 508.maddesinde “Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Vekâlet sözleşmesinin en önemli unsurları arasında, vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap verme borcu gelmektedir. Vekalet sözleşmesinde vekilin hesap verme borcu vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam eder. Bu nedenle de vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı vekalet sözleşmesi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. Yargıtay uygulamasında da aynı görüş hakimdir;
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 T. 2016/22916 E., 2019/9703 K.; “…Davacı eldeki dava ile babasından miras kalan taşınmazlara ilişkin olarak davalılara vermiş olduğu vekaletler kullanılarak bilgisi dışında taşınmazların satıldığı ve ipoteklerin terkin edildiği halde kendisine ödenmeyen bedellerin faizi ile davalılardan tahsilini istemiştir. Buna göre dava, vekalet sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin olup, hukuki niteliği bakımından dava tarihi itibari ile yürürlükte olan Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesine dayanan vekilin hesap verme yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. TBK’nın 508. maddesinde; vekilin vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene verme borcu ile vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlü olduğu hususu düzenlenmiştir. Geniş anlamda hesap verme yükümlülüğünün diğer bir görüntüsü de vekilin vekaleti dolayısıyla üçüncü kişilerden müvekkil nam ve hesabına para tahsil ettiği hallerde söz konusu olur. Vekil, müvekkilden veya üçüncü kişilerden aldığı değerler ve kendi ücret, masraf ve tazminat alacakları hakkında hesap vermek zorunluluğundadır.
Vekil tarafından satım bedeli vekil edene ödenmediği sürece, vekalet ilişkisi kapsamında TBK.m.508’e dayanak hesap verme yükümlülüğü devam ettiğinden vekil edenin talep hakları zamanaşımına da uğramaz. Bu husus Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 28.05.2019 T. 2017/4047 E. 2019/6699 K.sayılı kararında da vurgulanmıştır; “…Dava, vekâlet sözleşmesine dayanılarak yapılan taşınmaz satışı ve kullanılan maaş hesabından kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacının, davalıya 12.04.2004 tarihinde vekaletname verdiği, davalının da bu vekaletnameyi kullanarak davacı asile ait taşınmazı dava dışı üçüncü bir şahsa sattığı ve davacı asile ait maaş kartını kullanarak hesapta bulunan maaşı çektiği dosya kapsamı ile sabittir. Vekâlet sözleşmesinin en önemli unsurları arasında, vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap verme borcu gelmektedir. Vekalet sözleşmesinde vekilin hesap verme borcu vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. BK.nun 392. maddesi ( TBK. 508. maddesi ) hükmü gereğince vekil, talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye ve müvekkili nam ve hesabına edindiği her şeyi iade etmeye, iade edinceye kadar da almış olduğu şeyleri saklamaya zorunludur. Bu nedenle de vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı vekalet sözleşmesi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Somut olayda, davalı vekil hesap verme yükümlülüğünü davanın açıldığı 04.02.2013 tarihinden önce yerine getirdiğini ispat edemediğinden zamanaşımının başlangıç tarihinin davanın açıldığı tarih olduğu ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığının kabulü gerekir.” (Aynı yönde Y.13.HD. T. 31.1.2019 E. 2016/20921 K. 2019/951 ; Y.13.HD. T. 29.1.2013 E. 2012/25168 K. 2013/1789).
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 10.3.2020 T. 2019/1149 E. 2020/3113 K.;“…Vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar.’’ (Aynı yönde Hukuk Genel Kurulunun 2011 tarih ve 2011/13-161 E. 2011/276 K.)
“…Olayımızda olduğu gibi, geniş anlamda hesap verme yükümlülüğünün diğer bir görüntüsü de vekilin vekaleti dolayısı ile üçüncü kişilerden para aldığı takdirde söz konusu olur. Vekil müvekkilden veya üçüncü kişilerden aldığı değerler ve kendi ücret, masraf ve tazminat alacakları hakkında hesap vermek zorunluluğundadır. Hesap verme borcu hukuksal nitelikçe bir hesap verme borcudur.” (13. HD. 29.04.1992; 3147/4041) (Yargıtay 3. HD. Onursal Başkanı Nihat Yavuz, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi 2. Cilt, ANKARA 2015, s.2696).
Vekalet akdinde hesap verme yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispatı vekile aittir. Bu yükümlülük yerine getirilmediği sürece zamanaşımı işlemez. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin T. 28.5.2019 E. 2017/4047 K. 2019/6669 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Bu nedenle de vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı vekalet sözleşmesi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Somut olayda, davalı vekil hesap verme yükümlülüğünü davanın açıldığı 04.02.2013 tarihinden önce yerine getirdiğini ispat edemediğinden zamanaşımının başlangıç tarihinin davanın açıldığı tarih olduğu ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığının kabulü gerekir.” (Aynı yönde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 31.1.2019 E. 2016/20921 K. 2019/951; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 29.1.2013 E. 2012/25168 K. 2013/1789).
TBK’nın 508/2’nci maddesi gereği vekilin, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlülüğü mevcuttur. Bu kapsamda vekil, satış bedeli ile birlikte bu bedele, satış tarihinden itibaren işleyecek gecikme faizini de ödemekle yükümlüdür. Yargıtay uygulamasında da benzer görüş hakimdir;
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21.03.2016 T. 2015/10560 E. 2016/7977 K.; “…Dava hukuki niteliği bakımından Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesine dayanan vekilin hesap verme yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. TBK’nun 508. maddesi, Vekilin, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene verme borcu ile borç para borcu ise tesliminde geciktiği paranın faizini de ödeme borcunu düzenlemiştir. SOMUT OLAYDA, DAVAYA KONU TAŞINMAZLARIN SATIŞ TARİHİNDEKİ RAYİÇ BEDELİNİN, SATIŞ TARİHİNDEN İTİBAREN İŞLEYECEK YASAL FAİZİ İLE DAVALIDAN TAHSİLİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN, yazılı şekilde satış tarihindeki değerin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması HUMK’nun 438/7. maddesi hükmü gereğidir.”
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2002/2579 E. 2002/4319 K. 18.4.2002 tarihli kararında, “..818 s. BK. m. 392 uyarınca; vekil, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeye ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur. Dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin keşif yapılarak uzman bilirkişi marifetiyle tespit edilip, bu satış bedeline alındığı tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, dava tarihinden faiz yürütülmesi hatalıdır.’’ (Aynı yönde “.. Vekil elindeki parayı geri vermekte gecikirse faiz öder (4. HD. 29.11.1965;9001/6615) – “..Vekil, üzerinde kalan paranın faiziyle geri verilmesi borcu ile yükümlüdür (4. HD. 20.03.1962 ; 7258/2904)” (YAVUZ, s. 2703).
Vekil vekaleten işlem yaptığı satışta, satış bedelinden sorumlu olduğu kadar, adına hareket ettiği vekil edenin zararına satış gerçekleştirilmesi nedeniyle vekil edenin bundan doğan zararından da sorumludur. Bu husus Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2019/6344 E., 2020/128 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır; “Dava, hukuki niteliği bakımından Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesine dayanan vekilin hesap verme yükümlülüğüne ilişkin olup, TBK’nın 508. maddesinde; vekilin vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene verme borcu ile vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlü olduğu hususu düzenlenmiştir. Hesap verme borcu hukuksal nitelikçe bir yapma borcudur. Davalı vekaleten işlem yaptığı satışta, satış bedelinden sorumlu olduğu kadar, adına hareket ettiği davacının zararına satış gerçekleştirilmesi söz konusu olmuşsa davacının bundan doğan zararından da sorumludur.” Vekil edenin devir bedelinin gerçeğe aykırı olarak düşük gösterilmek suretiyle zararının hesaplanmasında ve vekil tarafından vekil edene ödenecek ana paranın tespitinde, taşınmazın satış tarihindeki piyasa değeri ile emsal karşılaştırılması da yapılmak suretiyle bilirkişi aracılığı ile belirlenmeli sonucuna uygun karar verilmelidir. Bu husus da Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 8.5.1984 T. 1984/2958 E. 1984/3537 K.sayılı kararında vurgulanmıştır; “…Gerçekten bilirkişi raporunda rayiç değer ( piyasa değeri ) satışın yapıldığı ay ve gün gözetilmeden 1983 yılına göre tesbit edilmiştir. Bu rapora dayanılarak hüküm verilemez. Öyleyse taşınmazın satış tarihindeki piyasa değeri emsal karşılaştırılması da yapılmak suretiyle bilirkişi aracılığı ile belirlenmeli sonucuna uygun karar verilmelidir. Bu hususlar göz ardı edilerek verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.’’ (Aynı yönde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 18.4.2000 E. 2000/3129 K. 2000/3574; “…Davacının, tapudaki satış işlemine ilişkin akit tablosunda gösterilen bedelden daha fazla miktarda bir alacak isteminde bulunmakla, vekili olan davalının, taşınmazı gerçek değerinin altında bir bedelle sattığını ve böylece satış işleminde özen ve sadakatle iş görme borcuna aykırı davrandığını da ileri sürdüğünün kabulü gerekir. Bu durumda, davalının gerek hesap verme ve gerekse, özen ve sadakatle iş görme yükümlülüklerine aykırı davranıp davranmadığının saptanabilmesi için, satış işleminin yapıldığı tarihteki koşullar ve özellikle taşınmazın o tarihteki değeri gözönünde tutulmalıdır.”
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 8.9.2015 E. 2014/34285 K. 2015/26565; “…Somut olayda davacı, davalı vekilden gerçek satış bedelini istemekte olup, gerçek satış bedelinin davacıya ödendiğinin ispat yükü davalıdadır. Bir başka anlatımla, davalı gerçek satış bedelini davacı müvekkiline ödediğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır.”
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 27.1.2016 E. 2015/4078 K. 2016/1802; “…Somut olayda davacı, davalı vekilden gerçek satış bedelini istemekte olup, gerçek satış bedelinin davacıya ödendiğinin ispat yükü davalıdadır. Bir başka anlatımla, davalı gerçek satış bedelini davacı müvekkiline ödediğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davalı yazılı delillerle satış bedelini davacıya ödediğini ispatlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken ,aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.” (Aynı yönde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 8.5.1984 E. 1984/2958 K. 1984/3537; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 26.10.2000 E. 2000/7712 K. 2000/9122; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi T. 18.4.2002 E. 2002/2579 K. 2002/4319; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu T. 25.1.2006 E. 2005/13-773 K. 2006/14).
Yargıtay uygulaması kapsamında vekilin hesap verme borcu bulunduğundan ispat yükü vekildedir. Vekil vekaletle yürüttüğü işin hesabını vermeye ve düşük bedelle satışlar da dahil olmak üzere aldığı gerçek satış bedelini de vekil edene ödemeye mecburdur. Vekil, bu ödemeyi de yazılı belgelerle ispat etmek zorundadır. Miktar itibariyle vekilin tanık deliline dayanması da mümkün değildir (Y.13.HD. T. 2.5.2016 E. 2015/15621 K. 2016/1191 ; Aynı yönde Y.13.HD. T. 8.7.2013 E. 2012/23497 K. 2013/18853).
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 8.9.2015 T. 2014/34285 E. 2015/26565 K. sayılı kararında; “…Davacı eldeki davada, vekilinin vekaleten yaptığı taşınmaz satışı sebebiyle aldığı satış bedelinin tahsilini istemekte olup, dosyadaki belgelerden davacının 14.03.2008 tarihinde davalıyı vekili tayin ettiği, davalının da bu vekaletnameye dayanarak taşınmazı 08.09.2008 tarihinde dava dışı sahsa sattığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmama noktasındadır. Vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlü olup, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde vekilin, müvekkile karşı, onun bu yüzden uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkacağı da çok açıktır. SOMUT OLAYDA DAVACI, DAVALI VEKİLDEN GERÇEK SATIŞ BEDELİNİ İSTEMEKTE OLUP, GERÇEK SATIŞ BEDELİNİN DAVACIYA ÖDENDİĞİNİN İSPAT YÜKÜ DAVALIDADIR. Bir başka anlatımla, davalı gerçek satış bedelini davacı müvekkiline ödediğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır.’’
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27.1.2016 T. 2015/4078 E. 2016/1802 K. sayılı kararında; “…Davacı eldeki davada, vekilinin vekaleten yaptığı taşınmaz satışı sebebiyle aldığı satış bedelinin tahsilini istemekte olup, dosyadaki belgelerden davacının 14.3.2012 tarihinde davalıyı vekili tayin ettiği, davalının da bu vekaletnameye dayanarak taşınmazı 13.7.2012 tarihinde dava dışı sahsa sattığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmama noktasındadır. Vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlü olup, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde vekilin, müvekkile karşı, onun bu yüzden uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkacağı da çok açıktır. SOMUT OLAYDA DAVACI, DAVALI VEKİLDEN GERÇEK SATIŞ BEDELİNİ İSTEMEKTE OLUP, GERÇEK SATIŞ BEDELİNİN DAVACIYA ÖDENDİĞİNİN İSPAT YÜKÜ DAVALIDADIR. Bir başka anlatımla, davalı gerçek satış bedelini davacı müvekkiline ödediğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davalı yazılı delillerle satış bedelini davacıya ödediğini ispatlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.’’
Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 12.2.2014 T. 2013/24404 E. 2014/3626 K. sayılı kararında; “…Dava, davacının vekil olarak atadığı davalının, vekalet görevini kötüye kullanması, özellikle de, vekilin özen ve sadakatle iş görme ve hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırılarak açılmıştır. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. (B.K. md. 390/2) Eş söyleyişle, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. (B.K.md. 392/1). Mahkemece her ne kadar taraflar arasındaki ticari ve 3.kişilere olan borçlardan kurtulmaya yönelik olarak verilen vekaletnamelere dayalı olarak verilen vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiş ise de, VEKİLİN HESAP VERME YÜKÜMLÜLÜĞÜ BULUNDUĞUNDAN, DAVADA İSPAT YÜKÜ VEKİL OLAN DAVALIDADIR.’’ (Aynı yönde Y.13.HD. T. 12.2.2014 E. 2013/24404 K. 2014/3626 ; Y.13.HD. T. 8.9.2015 E. 2014/34285 K. 2015/26565 ; Y.13.HD. T. 27.1.2016 E. 2015/4078 K. 2016/1802).
SONUÇ OLARAK; Vekil vekaletnameyi, vekil edenin zararına ve kendisinin ya da başka birinin çıkarına kullandığı takdirde vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir(TBK’nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Vekalet sözleşmesinde vekilin hesap verme borcu vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam eder. Bu nedenle de vekilin aldıklarını geri verme borcunda zamanaşımı vekalet sözleşmesi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. Vekil tarafından satım bedeli vekil edene ödenmediği sürece, vekalet ilişkisi kapsamında TBK.m.508’e dayanak hesap verme yükümlülüğü devam ettiğinden vekil edenin talep hakları zamanaşımına da uğramaz. Vekalet akdinde hesap verme yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispatı vekile aittir. Bu yükümlülük yerine getirilmediği sürece zamanaşımı işlemez. TBK’nın 508/2’nci maddesinde vekilin, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Bu kapsamda vekil, satış bedeli ile birlikte bu bedele, satış tarihinden itibaren işleyecek gecikme faizini de ödemekle yükümlüdür. Vekil vekaleten işlem yaptığı satışta, satış bedelinden sorumlu olduğu kadar, adına hareket ettiği vekil edenin zararına satış gerçekleştirilmesi nedeniyle vekil edenin bundan doğan zararından da sorumludur. Vekil edenin devir bedelinin gerçeğe aykırı olarak düşük gösterilmek suretiyle zararının hesaplanmasında ve vekil tarafından vekil edene ödenecek ana paranın tespitinde, taşınmazın satış tarihindeki piyasa değeri ile emsal karşılaştırılması da yapılmak suretiyle bilirkişi aracılığı ile belirlenmeli sonucuna uygun karar verilmelidir. Yargıtay uygulaması kapsamında vekilin hesap verme borcu bulunduğundan ispat yükü vekildedir. Vekil vekaletle yürüttüğü işin hesabını vermeye ve düşük bedelle satışlar da dahil olmak üzere aldığı gerçek satış bedelini de vekil edene ödemeye mecburdur. Vekil, bu ödemeyi de yazılı belgelerle ispat etmek zorundadır. Miktar itibariyle vekilin tanık deliline dayanması da mümkün değildir.