TÜRK TİCARET KANUNU İLE TÜRK MEDENİ KANUNU ARASINDAKİ ÖZEL NORM – GENEL NORM İLİŞKİSİ

Doktrinde de ifade edildiği üzere genel hükümler içeren normlar ilgili konuyu ana hatlarıyla ele alırken, özel hükümler içeren normlar bazı noktalarda genel hükümlerden sapan istisnalara yer verebilmektedir (Prof.Dr.Ahmet M.GÜNEŞ, Hukuk Metodolojisi, 3.Baskı, Bursa 2020, s.160). Bu kapsamda hakkında özel hüküm bulunan konularda genel hüküm uygulanmaz; özel hüküm genel hükümden önce uygulanır (Prof.Dr.Yaşar KARAYALÇIN, Hukukta Öğretim-Kaynaklar-Metod Problem Çözme, 6.Baskı, Ankara 2001, s.139). Dolayısıyla genel hüküm (lex generalis) ile özel hüküm (lex specialis) çatışırsa, özel hüküm tercih edilir; genel hüküm, o alan için ihmal edilir (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, 11.Baskı, Bursa 2014, s.344). Uygulamada da uyuşmazlıklarda birbiriyle çatışan iki norm bulunduğu takdirde genel hükümler barındıran norm baypas edilmekte yani görmezden gelinmekte ve özel hüküm niteliğinde olan norm uygulanmaktadır. İşte bu uygulamayı esas alan ilke “Özel Kural İlkesi” olup bu ilke, özel normların genel normları etkisizleştirdiği düşüncesine dayandığından özel hükümler ile genel hükümlerin çatıştığı bu tip durumlarda önceliğin özel norma verilmesi aynı zamanda mantıksal bir zorunluluktur. Zira genel hükümlerle bir yandan genel bir kural koyan yasa koyucu, diğer yandan öngördüğü özel hükümlerle bu kuraldan sapan birtakım istisnalar getirmektedir. Dolayısıyla, genel kuralı koyan iradenin bir istisnaya yer vermek suretiyle bu genel kuraldan sapılmasını açıkça arzu ettiği durumlarda genel norm karşısında istisnaya öncelik verilmelidir. O halde, ister aynı kanunda yer alsın ister ayrı ayrı kanunlarda yer alsın genel hüküm ve özel hüküm çatışınca özel hüküm uygulanmalıdır (Prof.Dr.Ahmet M.GÜNEŞ, Hukuk Metodolojisi, s.159).

Tekraren belirtmek gerekir ki aynı düzeyde yer alan ve aynı tarihli iki hüküm arasında çelişki varsa, uyuşmazlığa özel hüküm niteliğindeki hüküm uygulanır. Genel hüküm niteliğindeki ise ihmal edilir (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, s.344). Yani hakkında özel hüküm bulunan konularda genel hüküm uygulanmaz; özel hüküm genel hükümden önce uygulanır (Prof.Dr.Yaşar KARAYALÇIN, Hukukta Öğretim-Kaynaklar-Metod Problem Çözme, s.139). Bu durum “Sonraki Kural” ilkesinden de kaynaklanmakta olup bu ilke gereği uyuşmazlıklar özel norma göre karara bağlanmalıdır (Prof.Dr.Ahmet M. GÜNEŞ, Hukuk Metodolojisi, s.160-161). Yine yürürlük tarihi açısından aynı düzeyde yer alan, önceki kanun genel; sonraki kanun özel nitelikte ise, uyuşmazlığa yine sonraki tarihli özel kanun uygulanır. Bu hem lex posterior, hem de lex specialis ilkelerinin bir gereğidir (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, s.350). Genel hüküm-özel hüküm tespitinde ise her hükmün içeriği dikkate alınır. Zira genel hüküm, düzenlediği konuyu ana hatlarıyla düzenlemekteyken özel hüküm genel hükümde düzenlenen şeyin belli bir parçasını, belirli bir türünü düzenler veya genel hükümde düzenlenen şeye yer, zaman, konu ve kişi bakımından istisnalar getirir; sırf bu istisnalara mahsus hükümler sevk eder (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, s.347). Dolayısıyla birbiriyle çatışan iki normdan uygulama alanı daha geniş olan genel hüküm daha dar olan ise özel hükümdür (Prof.Dr.Ahmet M.GÜNEŞ, Hukuk Metodolojisi, s.160). Sonuç olarak istisna, genel hükümden önce gelir; ondan öncelikle kullanılır. Zira istisnayı koyan da genel hüküm koyan da aynı makamdır; aynı iradedir. Bu irade istisna koyarak, belirli bir şeyi veya durumu koyduğu genel hükümden ayrı tutmak istemiştir. Böyle bir durumda ise genel hükmün kapsamı sınırlandırılmış olur (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, s.344).

Tüm bu hususlarla birlikte genel kanun önce, özel kanun daha sonra yürürlüğe girmişse uyuşmazlığa yine özel kanun uygulanır. Bunun sebebi, uygulama alanı bulan kanunun hem sonraki kanun, hem de özel kanun olmasıdır. Nitekim kanun koyucu o alanda bir kanun varken özel olarak yeni bir kanunu kabul edip yürürlüğe sokmuşsa kanun koyucunun iradesinin artık bu yeni ve özel kanunun uygulanması yönünde olduğu kabul edilir (Prof.Dr.M. Kemal OĞUZMAN – Prof.Dr.Nami BARLAS, Medeni Hukuk, 20.Bası, İstanbul 2014, s.83). Yine sonraki özel hüküm ile önceki genel hüküm arasında bir çatışma olmasa dahi sonraki özel hükmün, o konularda, önceki genel hükmü belirtilen ölçüde değiştirdiği kabul edilmelidir (Prof.Dr.Yaşar KARAYALÇIN, Hukukta Öğretim-Kaynaklar-Metod Problem Çözme, s.139). Bütün bu durumlarda kural, yeni tarihli özel kanunun eski tarihli genel kanunun hükümlerine yeğlenmesi, tercih edilmesidir. Zira kanun koyucu bir hukuki kurum veya ilişkiyi özel bir kanunla yeniden düzenlemek zorunluluğunu duymuşsa, bu durum eski kanunun yetersiz olduğunun veya artık kamu yararına uygun olmadığının kanun koyucu tarafından kabul edilmiş olduğunu gösterir. Bu durumda kanun koyucunun iradesine uygun olarak yeni kanunun hükümlerinin uygulanması mantıksal olduğu kadar, toplumun da menfaatinedir (Prof.Dr.Jale G. AKİPEK – Prof.Dr.Turgut AKINTÜRK – Yard.Doç.Dr.Derya ATEŞ KARAMAN, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, 11.Baskı, İstanbul 2014, s.102). Konuya bu açında bakıldığında genel bir kanun olan medeni kanunun düzenlediği kurumlardan sadece bir kısmını kapsayan ve düzenleyen özel kanunların sonradan yürürlüğe girmesi durumunda, bu kurumlara özel kanun hükümlerinin uygulanmasının gerektiği açıktır. Bu yönüyle örneğin önceki Medeni Kanundan sonra yürürlüğe giren dernekleri düzenleyen 1983 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanunu; önceki Medeni Kanunda genel bir şekilde düzenlenmiş tüzel kişilerin bir türü olan şirketler hakkında sonradan yürürlüğe giren Ticaret Kanununun 136-556’ncı maddeleri hükümleri, Borçlar Kanunundaki kira sözleşmesi hakkında 1955 tarihli Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, Medeni Kanun karşısında özel kanun niteliğindedir (Prof.Dr.Jale G. AKİPEK – Prof.Dr.Turgut AKINTÜRK – Yard.Doç.Dr.Derya ATEŞ KARAMAN, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, s.102).

Bu bilgiler ışığında TTK ile TMK hükümlerine bakıldığında benzer konularda TTK hükümlerinin TMK hükümlerine kıyasen özel hüküm olması gerekmektedir. Nihayetinde TMK, geniş bir alanda düzenlemeler içerirken, TTK’da yalnızca ticari iş ve şirketlere tatbik olunacak hükümler düzenlenmektedir. Bu bakımdan genel anlamıyla TTK hükümlerinin TMK karşısında özel hüküm taşıdığını inkar edilemez bir gerçektir (Prof.Dr.Jale G.AKİPEK – Prof.Dr.Turgut AKINTÜRK – Yrd.Doç.Dr.Derya ATEŞ KARAMAN, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, s.102). Bu icapla bilhassa anonim şirketler hukukuyla ilgili TTK maddelerinin de TMK hükümlerine kıyasen özel hüküm niteliği taşıdığından şüphe yoktur. Örneğin TMK.m.640’da miras hükümleri düzenlenmekte iken TTK.m.494 hükmü miras ilişkilerinin bütününe kıyasen küçük bir kısmını oluşturan şirket paylarının iktisabından söz etmektedir. Dolayısıyla yukarıda da beyan edildiği üzere özel hüküm düzenlemek suretiyle kanun koyucu iradesine bir istisna getirmiş, münhasır bir alana özgü olarak farklı bir bakış açısı ortaya koymuşsa uyuşmazlığı çözmek için özel hüküm tercih edilir. Zira istisnayı koyan da genel hüküm koyan da aynı makamdır; aynı iradedir. Bu irade istisna koyarak, belirli bir şeyi veya durumu koyduğu genel hükümden ayrı tutmak istemiştir. Böyle bir durumda ise genel hükmün kapsamı sınırlandırılmış olur (Prof.Dr.Kemal GÖZLER, Hukuka Giriş, s.344). Bu noktada kanun koyucunun şirket paylarının miras yoluyla iktisabı yönünden TMK.m.640 vd. hükümleri ile yetinmeyerek TTK.m.494 aracılığıyla yeni bir irade koyduğu ve esas alınması gereken iradenin bu olduğu açıktır.

Yine yukarıda beyan edildiği üzere birbiriyle aynı konuda düzenlemeler getiren iki hükmün varlığı halinde uygulanacak bir diğer ilke Lex Posterior yani sonraki kanun ilkesidir. Bu ilkeye göre yasa koyucu önceki kanun zamanındaki iradesinden vazgeçerek farklı düzenlemelerde bulunmuş yani iradesini ilga etmiş olup esas alınması gereken irade ise bu yeni iradedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki TTK kademeli bir biçimde 01.07.2012’de yürürlüğe girmişken, TMK 1.01.2002’de yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak TTK hükümlerinin açıkça sonraki kanun olduğu hususunda şüphe yoktur. Bu cihetle hem özel hüküm olması hem de sonraki kanun olması hasebiyle münhasır bir alanı düzenleyen TTK hükümlerinin aynı konuya istinaden düzenlenen TMK hükümlerine nispeten öncelikle tatbiki zaruridir.

SONUÇ OLARAK ; özel hüküm bulunan konularda genel hüküm uygulanmaz; özel hüküm genel hükümden önce uygulanır. Dolayısıyla genel hüküm (lex generalis) ile özel hüküm (lex specialis) çatışırsa, özel hüküm tercih edilir; genel hüküm, o alan için ihmal edilir. Uygulamada da uyuşmazlıklarda birbiriyle çatışan iki norm bulunduğu takdirde genel hükümler barındıran norm baypas edilmekte yani görmezden gelinmekte ve özel hüküm niteliğinde olan norm uygulanmaktadır. İşte bu uygulamayı esas alan ilke “Özel Kural İlkesi” olup bu ilke, özel normların genel normları etkisizleştirdiği düşüncesine dayandığından özel hükümler ile genel hükümlerin çatıştığı bu tip durumlarda önceliğin özel norma verilmesi aynı zamanda mantıksal bir zorunluluktur. Yine yürürlük tarihi açısından aynı düzeyde yer alan, önceki kanun genel; sonraki kanun özel nitelikte ise, uyuşmazlığa yine sonraki tarihli özel kanun uygulanır. Bu hem lex posterior, hem de lex specialis ilkelerinin bir gereğidir. Genel hüküm-özel hüküm tespitinde ise her hükmün içeriği dikkate alınır. Bu bilgiler ışığında TTK ile TMK hükümlerine bakıldığında benzer konularda TTK hükümlerinin TMK hükümlerine kıyasen özel hüküm olması gerekmektedir. Nihayetinde TMK, geniş bir alanda düzenlemeler içerirken, TTK’da yalnızca ticari iş ve şirketlere tatbik olunacak hükümler düzenlenmektedir. Bu bakımdan genel anlamıyla TTK hükümlerinin TMK karşısında özel hüküm taşıdığını inkar edilemez bir gerçektir.