Avukat Ali Mert KARAKILÇIK
Bilindiği üzere TCK’nın “Yalan tanıklık” başlıklı 272.maddesinde; (1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. (3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur. (6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır. (8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Madde gerekçesinde ise şu açıklamalara yer verilmiştir; “Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıştır. Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.”
Bu kapsamda kanunlarımızda tanık beyanının delil olarak kullanılabilmesi nedeniyle, yalan tanıklık suç olarak düzenlenmiştir. Bu suç tipiyle adliyenin yanlış yönlendirilmesi sonucu gerçeğin ortaya çıkarılmasının engellenmesinin, kişilerin de zarar görmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle ortada bir zarar olması aranmayıp, zarar doğma olasılığı suç olarak kabul edilmiştir. Bahse konu suç tipi açısından zarar doğma olasılığı söz konusu olduğundan, TCK.m.272’de düzenlenen bu suç bir tehlike suçudur (Yargıtay 4.Ceza Dairesi Başkanı Doç.Dr. İbrahim ŞAHBAZ, Türk Ceza Hukuku, Cilt-III, 2. Baskı, s.3545). Bu suç tipinde tanık beyanının tümü değil, maddi olayla ilgili kısmında gerçeğe aykırılık varsa bile suçun unsurları oluşacaktır. Yalanı ifade eden cümlenin söylenmesi, suçun tamamlanması için yeterlidir. Tanığın beyanının yazıya dökülüp okutularak imzasının alındığı anda suç tamamlanmış sayılacaktır (Yargıtay 4.Ceza Dairesi Başkanı Doç.Dr. İbrahim ŞAHBAZ, Türk Ceza Hukuku, s.3547). Yalan tanıklığın davanın sonucuna etki etmiş olması da suçun oluşması için gerekli değildir (Cumhuriyet Savcısı Ali PARLAR, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Cilt-II, Ankara 2015, s.2901). Burada gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, yalan söylemeyi ve gerçeği inkar etmeyi kapsamaktadır. İnkar etmekten maksat, olay hakkında bilgisi olan tanığın bu hususla ilgili bilgisi olmadığını iddia etmesi, yani sahip olduğu bilgilerin tamamını veya bir kısmını gizlemesidir. Zira tanık, ifade verirken bildiği, gördüğü her şeyi tam olarak anlatmakla yükümlü olduğundan tanığa ayrıca tanıklık yapacağı her hususla ilgili soru sorulmasına gerek yoktur. Diğer bir ifadeyle, bilgisini gizleyen tanığa bu konuda soru sorulmuş veya sorulmamış olmasının suçun oluşumuna bir etkisi bulunmamaktadır. Yine tanığın usulüne uygun olarak yetkili makam önüne çağrılmamış olması veya çağrılan tanığa görevinin öneminin, gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan cezalandırılacağının anlatılmamış olması da yalan tanıklık suçunun oluşmasına engel değildir. Bu suç genel kastla işlenebilir olup özel kast da aranmaz (Cumhuriyet Savcısı Ali PARLAR, Türk Ceza Kanunu Şerhi, s.2902). Yargıtay uygulamasında da benzer görüşler hakimdir;
Yargıtay 9.Ceza Dairesinin 18.03.2014 Tarihli 2014/1407 E. 2014/3129 K.sayılı kararında; “…Ltd.Şti. şirketinde muhasebe görevlisi olarak çalışan sanık tarafından şirket çalışanlarına gönderilen maaş tablosu ve tüm dosya kapsamından, katılanın adı geçen şirkette asgari ücretle çalışmadığını bildiği halde, …..İş Mahkemesinin …..Esas sayılı dosyasında üzerinden yürütülmekte olan davada yeminli tanık olarak alınan beyanında, katılanın asgari ücretle çalıştığını belirtmek suretiyle gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu anlaşılmakla, sübuta eren ve unsurları yönünden oluşan yalan tanıklık suçundan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi…”
Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin 21.03.2011 Tarihli 2009/2368 E. 2011/3505 K.sayılı kararında; “…Sanığın, mahkemede tanık sıfatıyla ifade verirken, köyde şahit olduğu kavga olayını hatırlı kişilerin aracı olması ve tarafların barışacağı gerekçesiyle, görmediğini söylemesine karşın, sonraki ifadesinde kavgayı gördüğünü söyleyerek gördüklerini anlatması biçimindeki eyleminin, TCY’nin 272, 274/1.maddelerinde düzenlenen yalan tanıklık suçunu oluşturacağı gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı maddelerle hüküm kurulması, …yasaya aykırıdır.”
SONUÇ OLARAK; kanunlarımızda tanık beyanının delil olarak kullanılabilmesi nedeniyle, yalan tanıklık suç olarak düzenlenmiştir. Bu suç tipiyle adliyenin yanlış yönlendirilmesi sonucu gerçeğin ortaya çıkarılmasının engellenmesinin, kişilerin de zarar görmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle ortada bir zarar olması aranmayıp, zarar doğma olasılığı suç olarak kabul edilmiştir. Bahse konu suç tipi açısından zarar doğma olasılığı söz konusu olduğundan, TCK.m.272’de düzenlenen bu suç bir tehlike suçudur.