TEREKE TEMSİLCİSİ ATANMASI İSTEMLİ DAVALARDA DURUŞMA AÇMA ZORUNLULUĞU

Av.Ali Mert Karakılçık

Türk Medeni Kanunu kapsamında tereke temsilcisi atanmasına ilişkin mirasçılardan birisinin talepte bulunması halinde bu talep, dava şeklinde görülmeli, duruşma yapılmalı, evrak üzerinden karar verilmemelidir (Prof.Dr.Oruç Hamdi Şener, Tereke Temsilcisi Atanmasına İlişkin İlke ve Esaslar, s.2551-2598 ; Prof.Dr.Mustafa Alper GÜMÜŞ, Tereke Temsilcisi, s.138). Dolayısıyla mahkeme hakimi bu tür istekleri duruşmasız inceleyemez (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Ali İhsan ÖZUĞUR, Miras Hukuku Cilt-2, 4.Baskı, s.1406). Yani hakim, miras ortaklığına temsilci atanması talebini değerlendirirken husumet yöneltilen tüm davalıları duruşmaya çağırarak dinlemekle yükümlüdür (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur GENÇCAN, Tereke Hukuku, s.434).

Yargıtay da miras ortaklığına temsilci atanmasına ilişkin talebin, evrak üzerinden karara bağlanamayacağı, hakimin duruşma açarak karar vermek zorunda olduğu görüşündedir (Dr.Murat ORUÇ, Miras Ortaklığı Temsilcisi, s.36). Yargıtay’ın eskiden bu yana gelen uygulaması aynı yönde olup Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 14.03.1975 Tarihli 1975/2202 E. 1975/2433 K.sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Miras şirketine temsilci atanmasına ilişkin istek üzerine duruşma yapılıp mirasçılar dinlendikten, gerekli deliller toplandıktan sonra karar verilmesi gerekir. Buna rağmen evrak üzerinde inceleme yapılarak mümessil tayin olunması usul ve kanuna aykırıdır.” (Aynı yönde Y.2.HD. 20.01.1976 T. 1976/228 E. 1976/329 K. ; Y.2.HD. 15.10.1959 T. 1959/5261 E. 1959/4748 K.). O halde tereke temsilciliği kurumunun en nihayetinde mirasçılara intikal edecek olan malvarlığının yönetilmesi için atanacağı göz önünde bulundurulduğunda mirasçıların duruşmaya çağrılarak dinlenmesi bir zorunluluktur. Nitekim tereke temsilcisi atandığı takdirde, mirasçıların tereke üzerinde idare ve tasarruf yetkisi sınırlandırılmış olmaktadır. Böyle bir sınırlamaya ihtiyaç olup olunmadığının tespiti ise ancak taraflar dinlenip ibraz ettikleri deliller toplandıktan sonra değerlendirilebilir. Doktrinde de aynı görüş hakimdir;

“…Tereke temsilcisi atanmasına ilişkin mirasçılardan birisinin talebi, dava şeklinde görülmeli, DURUŞMA YAPILMALI, EVRAK ÜZERİNDEN KARAR VERİLMEMELİDİR. Böylelikle diğer mirasçılara tereke temsilcisi atanmasına ilişkin talebe karşı koyabilme olanağı tanınmalıdır. BUNDA ZORUNLULUK VARDIR. Çünkü mahkemece tereke temsilcisi atanması suretiyle, onlara ait olan terekeye dahil değerler üzerinde müşterek idare ve tasarruf yetkisi ellerinden alınmaktadır. Bu yolla onların hukuki durumuna önemli bir müdahalede bulunulmaktadır. Ayrıca diğer mirasçılar davaya katılarak ve duruşmaya gelerek mahkemece atanacak tereke temsilcisinin şahsına da en baştan itiraz edebilmek olanağını elde ederler. Kaldı ki tereke temsilcisinin ücreti terekeden ödeneceğinden, bu mirasçılar bakımından pahalı bir yoldur. Bu nedenle de bu yola gidilip gidilmeyeceğine, terekeye sahip diğer mirasçıların görüşleri alınmadan karar verilmemelidir” (Prof.Dr.Oruç Hamdi Şener, Tereke Temsilcisi Atanmasına İlişkin İlke ve Esaslar, s.2583).

Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemelerinin yakın tarihli içtihatları da bu doğrultudadır. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 23.11.2006 Tarihli 2006/14851 Esas 2006/16213 Karar sayılı ilamı;“…Dava terekeye temsilci tayinine ilişkin olup husumet yöneltilen davalılar duruşmaya çağrılıp gösterdikleri takdirde delilleri toplanıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. …dava terekeye temsilci tayinine ilişkin olup husumet yöneltilen DAVALILAR DURUŞMAYA ÇAĞRILIP GÖSTERDİKLERİ TAKDİRDE DELİLLERİ TOPLANIP SONUCU UYARINCA KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi’nin 22.04.2021 Tarihli 2019/923 Esas 2021/661 Karar sayılı kararı; “…Vesayete ilişkin hükümler kamu düzenine ilişkindir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382/2b-19.maddesinde vesayet işlerinin çekişmesiz yargı işi olduğu, 385.maddesinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde basit yargılama usulünün uygulanacağı, 317.maddesinde ise, davalıya tebligat yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 320-1 maddesinde: “Mahkeme, mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.” hükmü öngörülmüştür. Mahkemece, bu madde hükmü gözetilerek, dosya üzerinden karar verilmişse de, varılan sonucun maddenin yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki; anılan maddeye göre, duruşma yapmadan karar verilebilmesi için, hukuken bunun mümkün olması gerekir. Başka bir anlatımla, ancak hukukun cevaz verdiği hallerde (örneğin ihtiyadi tedbir ve ihtiyati haciz kararları gibi) veya kanunun duruşma açılmadan dosya üzerinden karar verilmesinde hakime takdir hakkı tanıdığı hallerde dosya üzerinden duruşma açmadan karar verilebilir (Örneğin İİK.’nun 17-18.maddelerinde öngörülen şikayet davası gibi). Kanunun açıkça duruşma açılarak yargılama yapılmasını emrettiği hallerde dosya üzerinden karar verilemez. Bilindiği üzere HMK’nun hukuki dinlenme hakkı başlıklı 27.maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerirHUKUKİ DİNLENME HAKKININ GEREĞİ OLARAK, TARAFLAR DURUŞMAYA ÇAĞRILMADAN HÜKÜM VERİLMEMESİ, ANAYASANIN 36.MADDESİ İLE DÜZENLENEN İDDİA VE SAVUNMA HAKKININ KULLANILMASINA OLANAK TANINMASI İLKESİNİN DOĞAL BİR SONUCUDUR. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının da en önemli unsurudur. GERÇEKTEN SAVUNMA HAKKINI GÜVENCE ALTINA ALAN T.C. ANAYASASI’NIN 36.MADDESİ İLE HMK’NUN 27.MADDESİNDE AÇIKÇA BELİRTİLDİĞİ ÜZERE MAHKEMECE DAVANIN TARAFLARI, DİNLENMEK, İDDİA VE SAVUNMALARI ALINMAK ÜZERE KANUNİ ŞEKİLLERE UYGUN OLARAK DAVET EDİLMEDİKÇE HÜKÜM VERİLMESİ MÜMKÜN BULUNMAMAKTADIR. BU NEDENLERLE DURUŞMA AÇILMAK SURETİYLE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN, DOSYA ÜZERİNDEN KARAR VERİLMESİ DOĞRU GÖRÜLMEDİĞİNDEN DAVALI İSTİNAF İTİRAZLARININ KABULÜ İLE kararın HMK’un 353/1-a4-6 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için mahkemesine gönderilmesi gerektiği anlaşılmıştır” (Dr.Ahmet Cemal RUHİ-Canan RUHİ, Tereke Davaları, s.1128).

SONUÇ OLARAK ; Türk Medeni Kanunu kapsamında tereke temsilcisi atanmasına ilişkin mirasçılardan birisinin talepte bulunması halinde bu talep, dava şeklinde görülmeli, duruşma yapılmalı, evrak üzerinden karar verilmemelidir. Dolayısıyla mahkeme hakimi bu tür istekleri duruşmasız inceleyemez. Yani hakim, miras ortaklığına temsilci atanması talebini değerlendirirken husumet yöneltilen tüm davalıları duruşmaya çağırarak dinlemekle yükümlüdür. Yargıtay da miras ortaklığına temsilci atanmasına ilişkin talebin, evrak üzerinden karara bağlanamayacağı, hakimin duruşma açarak karar vermek zorunda olduğu görüşündedir. O halde tereke temsilciliği kurumunun en nihayetinde mirasçılara intikal edecek olan malvarlığının yönetilmesi için atanacağı göz önünde bulundurulduğunda mirasçıların duruşmaya çağrılarak dinlenmesi bir zorunluluktur.