İFTİRA SUÇU (TCK.m.267)

Avukat Ali Mert KARAKILÇIK

Bilindiği üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 267.maddesinde; (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Düzenlemenin madde gerekçesinde ise şu açıklamalara yer verilmiştir; “İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir. Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.”

Bu kapsamda bahsi geçen suçun hukuki konusunu adliye veya idarenin düzenli işleyişindeki devlet menfaati, suçun maddi konusunu ise iftiraya uğrayan suçsuz kimseler oluşturmaktadır. Suçun hareket unsurunu ise, yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla masum bir kimseyi ceza soruşturması veya kovuşturmasına uğratmak ya da bu kimse hakkında idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnadında bulunma fiili oluşturmaktadır. Doktrinde de aynı görüş mevcuttur;

“…İftira suçunun hukuki konusu; “objektif olarak gerçek dışı olan hukuka aykırı bir fiilin isnadıdır” 765 s.TCK m.285 hükmü, iftira suçunun oluşması için isnad edilen fiilin suç olmasını aramaktaydı. Ancak 5237 s.TCK mutlaka bir suç isnadını gerekli görmemiş, isnadı hukuka aykırı bir isnat olmasını yeterli kabul etmiştir. Bu halde bir suçu isnadının dışında, bir disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerektiren isnatlar da iftira suçunun konusunu oluşturabilecektir. Burada isnat edilen fiilin kasten ya da taksirle işlenmesi veya ihmali ya da icrai olması önemsizdir.” (Prof.Dr.Veli Özer ÖZBEK, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7.Baskı, Ankara 2014, s.1075 ; Aynı yönde Cumhuriyet Savcısı ALİ PARLAR, Türk Ceza Kanunu Şerhi, II.Cilt, Ankara 2015, s.1858).

İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil de oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımını gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilirler (Prof.Dr.Erdener YURTCAN, İftira Suçu, 3.Baskı, ANKARA 2019, s.13).

İftira suçuyla korunan hukuki değer ise karma bir nitelik taşımaktadır. Bu değerler birey ve adliyeye aittir. Bu suçla hem masum bir bireyin haksız yere uğrayacağı ceza kovuşturması neticesinde şeref ve haysiyetine yönelik şahsi menfaatinin ihlali hem de adli mekanizmanın işleyişi korunmaktadır (Prof.Dr.Veli Özer ÖZBEK, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, s.1075). Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin 03.09.1990 Tarihli 1990/3734 Esas 1990/4792 Karar sayılı kararında da suçla korunan hukuki değere ilişkin şu açıklamalara yer vermiştir; “…iftiranın hem adliyeye ( yargıya ) ve hem de kişilere karşı bir cürüm olduğu, dolayısıyla çok ( iki ) hukuki konulu bir suç bulunduğu, T.C. Yasası sistematiğinde toplumsal bir değer olan yargıya karşı işlenen suç niteliğine ve hukuki konusuna, kişilere karşı suç niteliğine oranla daha çok ağırlık verildiği gözetilerek ve fakat kişilere karşı suç olma niteliği de savsaklanmayarak,…” Uygulayıcılar arasında da benzer görüş mevcuttur;

“…İftira suçu zarar suçu değil, soyut tehlike suçudur. Bu suçla korunmak istenilen hukuksal yarar karma bir nitelik taşımaktadır. Suçun oluşması için belirli bir kişinin zarar görmesine gerek bulunmadığı bir zarar tehlikesi olasılığı yeterli sayıldığından, korunması amaçlanmakla beraber “Adliyeye Karşı Suçlar” arasında düzenlenmesi nedeniyle öncelikli olarak adliyenin korunmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.” (Cumhuriyet Savcısı ALİ PARLAR, Türk Ceza Kanunu Şerhi, s.1858).

Bu açıklamalar ışığında şikayet özgürlüğü ya da dilekçe verme hakkı, şikayetin içeriği konusunda hukuki ve cezai sorumluluktan bağışıklık hakkı vermez. Kimse şikayet işlemi gerçekleştirmek adına bir başkasına iftira atma özgürlüğüne sahip değildir. İşte bu yüzden şikayet hakkının kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi adına mevzuatımızda TCK.m.267 ile iftira ve m.271 ile suç uydurma suçları başta olmak üzere birçok düzenlemeye yer verilmiştir (m.268-270).

SONUÇ OLARAK; iftira suçunun hukuki konusunu adliye veya idarenin düzenli işleyişindeki devlet menfaati, suçun maddi konusunu ise iftiraya uğrayan suçsuz kimseler oluşturmaktadır. Suçun hareket unsurunu ise, yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla masum bir kimseyi ceza soruşturması veya kovuşturmasına uğratmak ya da bu kimse hakkında idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için hukuka aykırı bir fiil isnadında bulunma fiili oluşturmaktadır. Bu kapsamda da iftiraya konu eylemler Türk Ceza Kanunu’nun 267.maddesi gereği cezalandırılabilmektedir.